30.9.06

2005’te neler öğrendim?

Ocak: Küçük bir çocuğu sevindirmenin en iyi yolunun onun sevdiği birini aniden karşısına çıkarmak olduğunu, dünyanın dört ayrı köşesinde dört evi idare etmenin çok zor olduğunu, yolculukların yaşamın muhasebesini yapmak için çok iyi fırsatlar olduğunu, yurtdışındaki bazı Türklerin karakterlerini ve hızla öz değerlerini kaybedebildiğini öğrendim.

Şubat : İnsanın, Amerika’da bile hiç tanımadığı insanlardan sadece sorarak, en eski dostlarının sunacağı kadar yardım alabileceğini, insanın belirsizlikleri kucakladığı müddetçe onun içindeki hediyeleri alabildiğini, günün yükünü konuşarak ya da yazarak paylaştıkça stresini hafiflettiğini, akşam yemeği ya da öğlen yemeği için bir meyvenin yettiğini öğrendim.

Mart: New York’ta işi olan ya da olmayan kimsenin zamanının olmadığını, zamanlarını katma değerli geçirseler de geçirmeseler de zamanlarının olmadığını, her New Yorklunun arkadaşı değil, ama bir psikiyatri doktoru olduğunu öğrendim.

Nisan: Pek çok insan için yönetim otoritelerinin otoritesi Peter Drucker ve ailesi ile tanışmak bir rüya iken, ilk çalışma yıllarımdan bir arkadaşım “Herhalde ölmeden önce mutlaka yapmak isteyeceğin şey Peter Drucker ile sohbet etmektir” demişken ölmeden önce Peter Drucker ve ailesi ile evinde tanışabileceğimi, çok mütevazı insanlar olduklarını, yaşamda onlara göre en önemli şeyin “başka insanların ihtiyaçlarına duyarlı olmak ve karşılık vermek”, bu yıl öğreneceğim en önemli şeyin “evrenin yardım etmek üzere kurulması” olduğunu öğrendim.

Mayıs: Amerika’nın en saygın kurumlarında konuşmalarımın Türkiye’deki kadar beğenilebileceğini, espri anlayışı olarak Amerikalılarla Türklerin çok farklılaşmadığını, insanın kendini Allah’a teslim etmesinin tüm zorlukları kolaylaştırdığını, Bronx’taki Porto Rico’lu bir imamın “Türkiye’nin AB’ye girmesi kendini küçültmesidir.” diye düşündüğünü öğrendim.

Haziran: Zonguldak Ereğli’sinde harika insanlar yaşadığını, Osmanlı çileğinin kokusunun esans olarak kullanılabileceğini, Amasra’nın, Karadeniz’in cennet köşelerinden biri olduğunu, bölgede deniz ulaşımının hiç kullanılmadığını, insanın her zaman nazik olmasının onu sürekli gören insanların gözünde değerli yaptığını ve insan dara düştüğünde bu insanların yardım ettiğini öğrendim.

Temmuz: Her insana iyi ve nazik olmanın, iş yaptırırken işe yaramadığını, bazen dişlerimizi göstermemiz gerektiğini, bir ülkedeki inşaat kalitesinin en alttaki insan kalitesine eşit olduğunu, rüzgâr sörfü hocalığının dünyanın en keyifli mesleklerinden biri olduğunu öğrendim.

Ağustos: Ağrı Dağı’nın eteklerinde ölüme yaklaşan bir insanın, yaşamının altına bir çizgi çekerek bu yaşamdaki en önemli şeylerin ailesi ve eser bırakmak olduğunu, Türkiye’nin doğusundaki ve güneydoğusundaki sorunların, bölgesel eşitsizliklerden (eğitim, gelir, altyapı, istihdam imkanları vb. gibi) kaynaklandığını, bazı ailelerin eline yılda 600 YTL (400 USD) geçtiğini, büyük şehirlerin yoksullarına değil, bu şehirlerin yoksullarına daha çok yardım gerektiğini öğrendim.

Eylül: İtalya’da gençlerin en çok oynadığı oyunun langırt olduğunu, devlet üniversitelerinin bile paralı olduğunu, Floransa’nın belki de Avrupa’nın en güzel şehri olduğunu, Türkiye’de eğitim sistemini ne kadar eleştirsek de okula gidenleri “bilgili” yetiştirebildiğimizi öğrendim.

Ekim: Almanya’da döneri lahmacunun içine dürüm yaparak sattıklarını, Hollanda’da vitrinlerde kadın pazarlandığını ama Avrupalıların yine de kendini uygar kabul ettiğini öğrendim.

Kasım: Dünyanın en büyük keşiflerini, buluşlarını yapan, en büyük sanat eserlerini koyan ya da iş imparatorluklarını kuran insanların çoğunun milliyetlerini bir kenara bırakarak birer dünya insanı olduklarını ve hatta kendi ülkelerinden soğuduklarını öğrendim.

Aralık: Sert bir kayayı kırmanın nazik vuruşlardan geçtiğini, başıma gelen ve başkalarınca büyük problem kabul edilebilen sorunların aslında hayatımın en şeker hediyeleri olduğunu, zamanın yapmak istediklerime değil, yapmam gerekenlere bile yetmeyebileceğini, mastır ve doktora derecelerini almış kişilerin akademik yönlerini, karakterlerini beğenmesek bile, sabırlarını takdir etmemiz gerektiğini, her yeni yılın bir sonraki yıl eskidiğini öğrendim.

01.01.2006

Hiç yorum yok: