21.10.06

Asalet sonradan kazanılır

Koray, müdür olunca şirket ona uçak seyahati için Business Class'tan bir bilet almıştı. Koltuğuna kurulan Koray, yanında Türkiye'nin en saygın ailelerinden birinin tanınmış ve yaşlı bir üyesinin oturduğunu fark etti.

İyi yolculuklar dileyerek kendini tanıttı ve çok merak ettiği birkaç şeyi sormak istediğini söyledi. Yaşlı adam, bu genç işadamının sorularını elinden geldiğince cevaplayacağını söyledi. Koray, biraz sıkılgan bir şekilde "Siz aristokrat bir aile kabul ediliyorsunuz. Aristokrat olmanın bir formülü var mı?" diye sordu.

Yaşlı adam "Nasıl aristokrat olunacağı hakkında değil; ama nasıl asil bir insan olunacağı hakkında babam bize bir şeyler öğretmişti. Ancak yeni tanıştığım bir insana bunları anlatmak çok doğru olur mu bilmiyorum." dedi. Koray, "Efendim ben çok merak ediyorum. Ama bu sorunun cevabını şimdi öğrenmem uygun değilse başka fırsat olacaktır. Sizi zorlamak istemem." diye ısrar etti. Koray'ın bu tavrını gören yaşlı adam konuşmaya başladı: "Peki, peki anlatacağım. Birçoklarının bildiği gibi biz zengin bir aileyiz. Ancak hiçbirimiz zengin çocuklar olmadık. Diğer bir deyişle babalarımız hiçbir zaman bize ailenin zenginliğini belirli bir döneme kadar açmadılar. Örneğin, benim babam otuz yaşına gelinceye kadar, ne ekonomik anlamda, ne de ilişkiler anlamında bana destek olmadı. Bana 'Kendi ayaklarının üstünde durmayı öğrenmelisin.' derdi. Birçokları bizim özel okullara gittiğimizi zanneder; hâlbuki bizim ailede herkes devlet okullarına gitmiştir. Çünkü ailede hiç kimsenin özel okulu finanse edilmez. Herkes kendi gittiği okulun ücretini kazanmak ve ödemek durumundadır. Size şaşırtıcı gelebilir; ama her birimiz üniversiteyi bile kendi bireysel imkânlarımızla okuduk. Üniversite döneminde harçlığımızı çıkarmak için çalışmak zorundaydık. Bir malikânemiz vardı; ama sanki biz bu malikânenin sahibi değil de, hizmetlisiydik. Okul bittiğinde bizim için, aile şirketlerinde çalışma imkânı diye bir şey yoktu. Şirketler biz otuz yaşına gelinceye kadar bizim çalışmamıza kapalıydı. Her birimiz dışarıda çalışmalı ve pişmeliydik. Bu süreçte aile büyükleri hiçbir kararımıza da karışmadı. Kendi kararlarımızı alıyor ve uyguluyorduk. Elbette bir sürü yanlış karar da aldım ben. Ama sonunda doğru karar almayı öğrendim. Kendi yüreğimi, zihnimi sevgi ve şefkatle yönetmeyi öğrendim. Sabretmesini, ukala olmamayı, hatalarımı sahiplenmeyi öğrendim. Kendimle ve dünyayla barışık olmayı öğrendim.

Babam bana 'Bu dünyada bir bambu gibi olmalısın, sıradan bir ağaç değil.' derdi. Bambu, dünyada inşaatlarda da kullanılabilen çok güçlü bir bitki ve ağaç türü. Başkasından destek almadan ayakta dimdik durabiliyor, ayrıca son derece işlevsel. Fidanları gıda olabiliyor. Bulunduğu bahçelere güzellik katıyor ve bir anlamda bahçenin en uzun, en gösterişli üyesi olduğu için bahçenin lideri. Kışları soğukta başka ağaçların donmasını önlemek için bambu kaplarlar. Bambudan mızrak ve ok hortumları yapılabiliyor. Babam bize bambu gibi sağlam, dik ve işe yarar olmamızı söylerdi. Bambu, gücünü kendinden alırmış; başkasından değil. Kimseden fazla bir şey talep etmeden ayakta dururmuş. Ben de iş ve aile hayatım boyunca kimseden bir şey istemeden ayakta durmaya odaklandım. Tıpkı bambular gibi başkalarına destek oldum; onları korumaya çalıştım, onlara cesaret verdim. Başkalarının şirketlerinde çalışırken birilerini eleştirerek, zayıf yönlerini ortaya çıkararak yükselmek gibi bir çabam hiç olmadı. Yani babamın başlıca öğütlerinden biri, 'Muhalefet partileri gibi eleştiren değil, iş yapanlardan ol.' sözüdür. Biz hep iş yapmaya çalıştık, eleştirmeye değil.

Gücün ve pozisyonun peşinden koşmadık hiç. Özellikle yakın çevremizdekiler, bizim nasıl yetiştirildiğimizi bilenler bize saygı duydular. Her birimiz kendi yaşamlarımızı kurduğumuz için bize güvendiler. Biz kimseden itaat etmesini ya da bizi lider kabul etmesini beklemedik. Ancak sorumluluk aldığımız, bizimle birlikte çalışan insanların içinden geldiğimiz ve soyadımızın sağladığı zenginlik ve ilişkilere dayanmadan yükseldiğimiz için insanları biz doğal olarak izlediler. Asalet insanın yaptıkları, içinden geçtiği tecrübeler ve tutumlarıyla ilgili sanırım; damarlarında dolaşan kanla ilgili değil.

21/10/2006

Hiç yorum yok: