10.12.06

Işığı Kabul Edebilmek

Serkan, lise ikinci sınıfın başında alan tercihi yapmak zorundaydı. Lisede ikinci sınıftan sonra öğrenciler Sayısal, Eşit Ağırlıklı ya da Türkçe-Sosyal ya da Yabancı Dil bölümlerinden birini seçiyordu. Bu tercihleri de üniversite sınavında girebilecekleri bölümleri etkiliyordu. Serkan’ın matematiği fena değildi; ama sayısalı tercih etmeyi düşünüyordu. Çünkü ailesinde sayısal bölümlere gidenlerin “zeki” olduğuna inanılıyordu. Kendisine rakip olarak gördüğü kuzeni Tahsin de sayısal bölümü seçmişti. Serkan’ın babasının yakın bir arkadaşı Yavuz Bey, Serkanlara yaptığı bir ziyaret sırasında Serkan’ın lisenin sayısal bölümüne seçtiğini fark etti. Deneme sınavlarında kaç matematik, kaç Türkçe-Sosyal sorusu yaptığını sordu ve aldığı bilgilerden aslında Serkan’ın Eşit-Ağırlıklı bölümde başarılı olabileceğini anladı. Bu konuda Serkan’a ve Serkan’ın babasına yönlendirmede bulunmaya çalıştıysa da, Serkan kesinlikle kabul etmedi. Daha sonra üniversite sınavında Sayısal kategorisinde iyi bir puan yapamadı ve istediği bir bölüme yerleşemedi. Ancak sınavda çözdüğü sorular az değildi. Eğer Eşit-Ağırlıklı puan türünde sınava girmiş olsaydı, bir büyük şehir üniversitesinde ona cazip gelecek bir bölüme girebilirdi.

***

Pelin, ailesinin tek çocuğuydu. El bebek gül bebek büyütülmüştü. Ayrıca anne-babasının bir takım tedavilerden sonra güçlükle elde ettikleri bir çocuk olduğu için bir dediğini iki etmemişlerdi. Okulu bitirdikten sonra evlendi. Ama eşi ile sürekli sorunlar yaşıyordu. Eşi Mehmet klasik bir erkekti. Annesi, Mehmet’i yetiştirirken hep ona hizmet etmişti. Mehmet hayatında sofra kurmamış, hayatında sofra toplamamıştı. Evdeki en basit işleri bile yapmayı bilmiyordu. Daha ötesi bunları görev kabul etmiyordu. Pelin ile severek evlenmelerine rağmen sürekli çatışıyorlardı. Pelin, Mehmet’i en azından kendi tabak ve bardağını masaya koymasını ve yemekten sonra da toplamasını bekliyordu. Mehmet’e göre, bu işleri kadın yapardı. Buna benzer birçok nedenden kavga ediyorlardı. Pelin’in yakın bir arkadaşı olan Tuba, Pelin ve Mehmet’in ilişkilerini izledikten sonra Pelin’e Mehmet’e karşı biraz anlayışlı olmasını telkin etmişti. Ne var ki, Pelin “Nedenmiş, beyefendi sultan mı? Evliğin taraflarına eş deniyor; efendi ve hizmetçi denmiyor. Biz eşitiz.” diyerek Tuba’nın önerilerini reddetmişti. Tuba, son derece yumuşak bir dille “evliliğine dikkat et” demişti. Geçen zaman içinde Pelin ile Mehmet’in çatışmaları artmıştı. Bu arada Mehmet’in işyerinde bir hanım Mehmet’e ilgi göstermeye başlamıştı. Bir süre sonra Mehmet ile Pelin boşanma aşamasına geldiler.

***

Aysun, üniversitede öğrenciyken staj ararken oldukça iyi, iki yarı-zamanlı çalışma fırsatıyla karşılaştı. Bir tanesi, Türkiye’nin büyük holdinglerinden birinde yarı zamanlı asgari ücretle çalışma idi. Diğeri ise uluslar arası bir şirkette asgari ücretin yarısı karşılığı bir rakama çalışmak idi. Herkes kendisine büyük Türk holdinginde çalışmasını öneriyordu ve bu seçenek ona makul geliyordu. Tecrübeli bir danışman tanıyordu. Son bir kez ona danıştı ve danışman ona uluslararası şirkette çalışmasını önerdi. Aysun’un iyi bildiği bir söz vardı: “Bir inşaat yapılacak olsa, inşaattan anlamayan bir milyon kişinin görüşü, bir inşaat mühendisinin görüşünün yanında önemsizdir. Sonunda Aysun, uluslararası şirkette yarı maaşla çalışmayı tercih etti. Okul bitince de o şirketin New York’taki merkezinde 4000 dolar maaşla çalışmaya başladı.

***

Yukarıdaki örneklere bakacak olursak çevremizde bize ışık veren / vermeye çalışan insanların sözlerine ve yardım çabalarına kulak vermek, kafamızın dikine gidip duvara toslamaktan daha iyiye benziyor...

Hiç yorum yok: