9.11.11

Number Van

"Depremler, değişimin vesileleridir. Sosyal, siyasal ve yapısal değişime zemin hazırlarlar. Depremler ne kadar şiddetli olursa, değişim de o kadar büyük olur."

Hayatında hiç Hakkari’ye gitmemiş olanlar, ister Türkiye’nin batısında yaşayan Türkler olsun, isterse Kürtler olsun, orada ne olup bittiğini anlama imkanına çok fazla sahip değiller. Her gün silahların patladığı, roketlerin atıldığı, asker ile PKK arasında kalmış Kürt halkının ne yaşadığına ilişkin empati kurmak çok zor. Hakkari merkezde, evli ve çocuklu bir aile düşünün. Anne oğlunu sabahleyin okula nasıl gönderir? Kurşunların, bombaların günlük yaşam içinde sıradanlaştığı bir ortamda hangi anne, çocuğunu gönül rahatlığıyla okula gönderebilir? Aynı kadın sizce kocasını gönül rahatlığıyla işe gönderebilir mi? Adam sabah evden karısıyla helalleşerek çıkıyor; akşam eve dönüp dönemeyeceği belli değil. Sürekli bombaların patladığı, kurşunların uçuştuğu bir şehirde bakkal olmak nasıl bir şeydir? Para kazanmak için bakkalını açık tutmak isteyen bir bakkala, birileri zorla kepenk indirtiyorsa, kepengini indirmezse dükkanını yakmakla tehdit ederlerse bu bakkal ne yapar? Eğer kepengini indirirse, asker “sen PKK sempatizanısın” diye damgalarsa bu bakkal nasıl hisseder?

Her taraftan gelen ölüm haberleri, Ankara’dan, Hatay’dan, Batman’dan, Çukurca’dan gelen ölüm haberleri toplumun içine kin tohumları ekiyor. Sağ duyumuzu siliyor süpürüyor. Gaziantep’te geçen hafta gittiğim bir Cuma Namazı’nda hoca, doğuda yaşanan terör olaylarına oldukça sert bir gönderme yaparak, teröristler için çok ağır beddualarda bulundu. Cemaatten de amin demesini bekledi. Elbette, son birkaç ay içinde yaşanan elim olaylar, hepimizin kanını dondurdu. Çoğumuzu öfkeyle doldurdu. Ben hocanın hiçbir bedduasına “amin” diyemedim. Cuma namazına gittiğimde içimin kinle değil, sevgiyle dolmasını, yüreğimin bulanmasını değil, durulaşmasını istiyorum. O gün de tüm o acımasız teröristlerin kahrolmasını değil, Allah’ın o teröristlere hidayet vermesini, silahlarını bırakmalarını ve adalete teslim olmalarını diledim.

Aynı günün sabahı Gaziantep Üniversitesi’nde yaptığım bir konuşmada İstanbul’da, İzmir’de ya da Ankara’da yapılan terör karşıtı mitinglerin tepki göstermek açısından güzel olduğunu, ama bir işe yaramadığının altını çizdim. Hayatım boyunca şiddete şiddetle karşılık vermenin sadece daha fazla şiddet doğurduğunu savundum. Özellikle Doğu Anadolu’dan gelen, yüreklerimizde deprem yaratan her terörist saldırıdan sonra, oralara topla tüfekle gitmemizi değil, ellerinde çiçekler, yiyecekler, kitaplar olan binlerce kişilik grupların belirli bir noktadan sonra yürüyerek sevgiden yoksun kalmış ve korkuyla dolmuş bu şehirlere yürümesini hayal ettim. Bu hayalimi dile getirdiğim Cuma gününün ertesi olan Cumartesi günü öğleden sonra Van depreminin haberi ulaştı.

Deprem tabii öyle ilginç bir olaydır ki, savaş kadar büyük tahribat yaparken, savaşın böldüğü insanları birleştiren ve kucaklaştıran bir işlev gösterir. Deprem bir anda tüm öncelikleri değiştirdi. Bir hafta önce bölgeden gelen kayıp ve ölüm haberleri gündemi belirlerken, artık kurtarış ya da kurtuluş öyküleri Number Van oldu. Güçlü bir sağnak yağmurun kirlenmiş şehirleri temizlemesi gibi, deprem de kin ve korkuyla dolmuş olan yürekleri temizledi. Kin gitti; öfke bitti; sevgi, kucaklaşma, dayanışma Number Van oldu.

Not: Ölenlere rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum. Van’a yardım gönderen, Van’a yardım giden herkese teşekkür ediyorum.