10.6.12

Erken gelen tişörtü kapar!

“Bugün bisikletle köprüden geçmek isterseniz, saat 09:30’da Taksim meydanında buluşalım.”

Geçtiğimiz hafta kıdemli ekip arkadaşlarımdan birinin evinde Pedro Leon isimli Perulu bir konuşmacının sohbetine misafir oldum. Perulu bu konuşmacı, konuşmasının içinde birçok ilginç tespitte bulundu ve düşündürücü sorular sordu. Bunlardan bir tanesi şuydu: Uyumadan önce kendinize 5 dakika zaman ayırıyor musunuz? Bu soruya cevap vermeden önce şunu düşünmek lazım. Kendimize zaman ayırmak ne demek? Örneğin televizyon izlemek kendimize zaman ayırmak mıdır? Facebook’a girmek veya yemek yemek kendimize zaman ayırmak mıdır? Banyo yapmak kendimize zaman ayırmak mıdır? Ailemizle aynı odada bulunmak kendimize zaman ayırmak mıdır? Cevaplar tartışılabilir, ama bunların hiçbiri bilinçli bir seçim değilse hiçbiri kendimize zaman ayırmak değildir.

Kendimize zaman ayırmak bilinçli bir şekilde kendimiz için bir şey yapmaktır. Bu düşünmek, ibadet etmek, yürüyüş yapmak, bisiklete binmek, kitap okumak, oyun oynamak, yemek yapmak veya sohbet etmek de olabilir. Buradaki püf noktası, yaptığımız şeyin zorunluluktan değil, bilinçli bir şekilde istediğimiz için yapılmasıdır. Bu anlamda televizyon izleyenler kendilerine değil, televizyon yapımcılarına zaman ayırıyorlar. Çünkü televizyon izleme otomatik bir faaliyettir. Bilinçli bir şekilde sinemaya giderseniz ya da izlemek istediğiniz bir filmi evde izlerseniz kendiniz için bir şey yapmış olursunuz.

Bu arada Pedro’nun sorusuna o gün sohbette bulunan neredeyse hiç kimse tam olarak “kendime 5 dakika dahi ayırıyorum” diyemedi. Bu tabii dehşet bir şey, zamanımızın tamamını farkında olmadan görevlere ya da otomatik faaliyetlere ayırıyoruz. Otomatik faaliyetler farkında olmadan yaptığımız faaliyetlerdir. Televizyon izlemek, kola ya da alkol içmek gibi faaliyetlerin birçoğu biz istediğimiz için değil, bunları pazarlayanlar çok başarılı olduğu yapılır. Günümüz insanları, Türkiye’de televizyonun olmadığı 1970’ten önceki dönemde insanların ne yaptıklarını tahmin bile edemezler. Çünkü bugün milyonlarca insan için televizyonsuz bir yaşam düşünülemez. Restoranlarda insanlara ne içmek istedikleri sorulduğunda otomatik olarak “kola” cevabını verdiklerinde, bu diyalogun aslında pazarlamacılar tarafından yazılmış bir diyalog olduğunun çoğu kişi farkında değildir. Türkiye’de sigara reklamı yasaktır; ama alkollü içecek reklamları serbesttir. Alkol yuva yıkabilir, cinayet işletebilir, trafik kazalarına yol açabilirken, neden alkolün reklamı serbesttir? Bütün bunları farkında olmadan yaşıyoruz. Farkındalık olmadan insan bilinçli olarak yaşamaz; sadece biyolojik olarak yaşar…

Her köşe yazarı, köşesini farklı şekilde değerlendiriyor. Kendi hesabıma insanlara yararlı olmak ve dünyanın olumlu yönde değişimine katkıda bulunmak istiyorum. Bazen bisikletle ulaşım gibi, toplum yararına konuların altını çiziyorum. Oldukça da ümitliyim. Bu Pazar İstanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu’nun verdiği kıymetli izinle Bisikletliler Derneği’nin girişimiyle Taksim’de saat 09:30’da buluşup Boğaz Köprüsü’nün üstünden Harem’e kadar bisiklet süreceğiz. İlk gelen 5000 kişiye tişört dağıtılacak. Programa AB Bakanı Egemen Bağış da katılacak. Bu arada İstanbul Büyük Şehir Belediye başkanı Kadir Topbaş’ın destekleriyle bisiklet yollarında olumlu gelişmeler var. Kadıköy’de ilk kez güvenli bir şekilde bisiklet sürebileceğimiz yollarımız var. Kadıköy Belediye Başkanı Selami Öztürk’e bu yolları kullanan vatandaşlar olarak teşekkür ediyoruz. Türkiye gelişiyor. Ekonomisiyle, eğitimiyle, kültürüyle, altyapısıyla gelişiyor. Pedro Leon’un sorusu “Kendinize beş dakika ayırıyor musunuz?” idi. Bu soruya benzer bir soru da ben sormak istiyorum? Dünya daha iyiye doğru değişsin istiyor musunuz? O zaman kendinizden başlayın. Yaşamınızda ya iyi bir şey başlatın ya da kötü olan bir şeyi bitirin. Kendiniz için ve dünya için bir şey yapın. Sabahleyin Taksim’de buluşmak üzere.