20.8.12

Doğruya Her Gün Bayram

Ramazan ayı biterken, Boston’da yaşayan gayrimüslim bir arkadaşım soruyor. “Ramazan ayı bitiyor. Zor oruç dönemi sona erdi. Seviniyor musun?” Kendisine “Bu sorunun cevabı oldukça derin” diyorum, “Bayram geliyor diye elbette seviniyoruz; ama daha bilge olanlar Ramazan Bayramı için değil, Ramazan ayına girdikleri için sevinirler.” Oruç günlerimi yakından izleyen arkadaşım şaşırıyor. Tam o sırada sokaktan birbirlerine küfürleşerek ve bağırarak geçen, zil zurna sarhoş kadınlı erkekli bir grup görüyoruz. İkimiz de bu bağırarak küfürleşen gruptan rahatsızlığımızı birkaç kelimeyle dile döküyoruz. Ardından başlangıçta alakasız gibi görünen bir konuyla devam ediyorum. Yeni okuduğum “Hayatınızı Nasıl Ölçersiniz?/How do you measure your life?” isimli kitaptan söz etmeye başlıyorum. Kitabın yazarı Clayton Christensen, Harvard Üinversitesi’nin en saygın hocalarından biri. Eğitim hayatının çoğu Harvard ve Oxford Üniversitesi’nde geçmiş. Kitabın özellikle giriş bölümünü okurken çok yoruldum. Beni yoran şey dil değildi, tam aksine günlük konuşma dilinde yazılmıştı kitap. Ama anlattığı öyküleri okurken üzüldüm ve yoruldum. Şimdi bir dede olan Clayton Christensen, kendi sınıf arkadaşlarını anlatıyordu. Dünyanın en çalışkan, en zeki insanlarından olan bu öğrenciler, orta yaşa ulaştıklarında nerelere gelmişti? Birçoğu dünya çapında şirketlerin genel müdürü ya da başkanı olmuştu. Bir kısmı da dünya çapında şirketler kurmuşlar, büyük girişimcilik başarıları elde etmişlerdi. Ne var ki, Clayton Christensen’in yorumuyla söylüyorum, birçoğu mutsuz olmuştu. Kazandıkları milyonlarca dolar onları mutlu etmemişti. Mesleklerini ya da yaptıkları işi sevmiyorlardı. Dünyanın en prestijli okulunu bitirmek, en prestijli şirketlerinde çalışmak ve hatta yine Clayton Christensen’in yorumuyla kendilerinden çok daha güzel eşlerle evlenmek onlara saadet getirmemişti. Bunlardan bir tanesi , Jeffrey Skilling’in durumu ise çok daha ileri gitmişti. Okul yıllarında sınıfın en akıllı en çalışkan öğrencilerinden biri olan Skilling, okul bitince McKinsey Danışmanlık şirketinin en genç ortaklarından biri olmuştu. İzleyen yıllarda bir profesyonel olarak yıllık kazancı 100 milyon doları geçmişti. Ancak Skilling’in aile yaşamı iyi gitmemişti. Boşanmakla kalmamış, kısa bir süre sonra hakkında federal soruşturmalar başlayan Skilling hapse girmişti. Clayton Christensen, birçok sınıf arkadaşının benzer krizlerden geçtiğini belirtiyor. Kendisi aynı zamanda Oxford mezunu olduğu için Oxford’taki arkadaşlarının da benzer şeyler yaşadığını belirtiyor.

Boston’daki gayrimüslim arkadaşıma bu öyküyü anlattıktan sonra ilave ettim. Bu insanların hepsi akıllı, çalışkan ve çok başarılı olmaya aday. Çoğu kariyerleri onları mutlu etmediyse de, seçtikleri kariyer yolunda başarılı da olmuşlar. Ama doğru yolu bulamamışlar veya yanlış yolda ilerlemişler. O sırada sokaktan küfürleşerek geçen zil zurna sarhoş grupla Clayton Christensen’ın betimlediği Harvard mezunu grubun ortak özelliği, iki grubun da doğru yolu bulamamış olması. “İşte,” dedim, “Ramazan ayı, bizim doğru yolda kalmamıza yardım eden, nefsimize hakim olmayı öğreten, bizi disipline eden bir aydır. Böyle bir ayın bitmesine sevinilebilir mi?”

Birçok insan zenginliği, mal mülk sahibi olmak zannediyor. Başarıyı ünlü okullara girmek ve oraları bitirmek zannediyor. Mutluluğun zenginlikle ya da başarıyla gelen bir sonuç olduğunu düşünüyor. Mutluluğu sağlayan şey doğru ve düzgün bir insan olmaktır. Zenginlik çevremizdekilerle sağlıklı ilişkilere ve dostlara sahip olmaktır. Doğru ve düzgün olmadığımız zaman, elde ettiklerimiz uzun vadede bizi mutlu etmez. Delileri bilemem, ama doğru olana her gün bayramdır. Doğru olmayı düstur edinenler kendilerini iç dünyalarında her zaman huzurlu hissederler, bisiklete de binseler, çay da içseler, mütevazı bir pansiyonda tatil de yapsalar, dostlarıyla sohbet de etseler, mükemmel olmasa bile işlerinde, okullarında ellerinden geleni yapsalar yaptıklarının tadına varırlar ve mutlu olurlar. Bayramınız olsun, doğru yoldan şaşmayın, her gününüz bayram olsun.

Hiç yorum yok: