27.10.12

Ayıp Ediyoruz

Herhalde Türkiye ilk kez bir Cumhuriyet Bayramı’nda ana caddelerde alışık olduğumuz bayram kutlamaları, fener alayları ve tören yürüyüşleri yerine bir gerginliğe sahne olacak. Çünkü Hükümet Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamayı değil ama, Valilikler üzerinden Cumhuriyet Bayramı’nda yapılacak bazı ana caddelerdeki yürüyüşleri yasaklamış durumda. Herhalde bazı dernekler Cumhuriyet Bayramı yürüyüşlerini AK Parti karşıtı bir protestoya döndürmeye niyetliler, bunu haber alan hükümet de bu yürüyüşleri önceden yasaklayarak kendini bir anlamda korumaya çalışıyor diye tahmin ediyorum.

Nehre düşenlerin boğularak ölmesinin temel nedeni, bir an önce nehre düştükleri noktaya çıkmak için akıntıya karşı yüzmeleridir. Akıntıya karşı yüzünce, akıntı ona karşı yüzeni altına alır ve kişi boğularak ölür. Nehre düşenlerden kendi kendine kurtulanların hemen hepsinin öyküsü aynıdır. Akıntıya karşı yüzmek yerine, akıntı doğrultusunda yüzerler ve vücutlarını çok az dümen gibi kullandıklarında nehrin sağ ya da sol kıyısına çıkarlar.

1997 yılında Sürekli Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık Eylemi yapılıyordu. Susurluk Kazası ile birlikte kimi devlet kurumlarının ve yasal görevli kişilerin yasadışı gruplarla ve aranmakta olan kimi isimlerle işbirliği yaptığının ortaya çıkması üzerine Sürekli Aydınlık İçin Yurttaş Girişimi, mafya ile ilişkisi olan milletvekilleri yargı önüne çıkana kadar tüm yurttaşları her akşam saat 21:00'da evlerindeki ışıkları bir dakikalığına kapatmaya çağırdı. Eylem kimi medya kuruluşlarının da desteğiyle zaman zaman kendiliğinden örgütlenen kitle gösterilerine dönüştü. İnsanların kötü bir niyeti yoktu; karanlık ilişkilerin ve yolsuzlukların ortaya çıkmasını istiyorlardı. Dönemin hükümeti ise bu kampanyadan rahatsızdı. Adalet Bakanı Şevket Kazan'ın eylemle ilgili olarak "mum söndü oynuyorlar" şeklindeki açıklaması, toplumun geniş kesimlerinden ve siyasetçilerden büyük bir tepki gördü. Halbuki tam aksine dönemin Adalet Bakanı Şevket Kazan, “Ben de karanlık ilişkilerin aydınlanmasını istiyorum, eyleme ben de katılıyorum” deseydi, akıntıya karşı değil, akıntı doğrultusunda yüzmüş olacaktı.

Ak Parti Hükümeti’nin desteğiyle Valiliklerin Cumhuriyet Kutlamalarını yasaklaması, sıradan insan tarafından “Cumhuriyet Bayramı” yasaklandı olarak algılanıyor ve hükümeti yıpratarak Türkiye’yi germek isteyenlerin ekmeğine yağ sürülüyor. Bu yıl Amerika Birleşik Devletleri’nde 4 Temmuz Bağımsızlık Günü’nün ne büyük bir şenlik olarak kutlandığını anlatmış ve gıpta ettiğimi paylaşmıştım. Keşke Türkiye’de böyle büyük bir neşe ve sevinç içinde Cumhuriyet Bayramı’nı kutlasak demiştim. Gelin görün ki, Cumhuriyet Bayramı’nda şimdi sıradan vatandaş ile polis karşı karşıya gelecek. İnşallah Türkiye’nin tüm büyük şehirlerindeki yürüyüşlere, aralarında görev ve şehir paylaşımı yaparak başbakan, TBMM başkanı ve bakanlar yasaklanmış yürüyüşlere en önde katılırlar. Kalpten bir kucaklaşmayla, el ele toplumlarına liderlik yaparlar. Böylece hem akıntıya karşı yüzülmemiş hem toplumda gereksiz bir gerginliğin önüne geçilmiş olur. Kurtuluş Savaşı’nda 6-7 ulusun askerlerine karşı çoluk çocuk, kadın erkek, her etnik gruptan insanıyla varıyla yoğuyla birlik olan ve büyük mücadele veren bir ulusun torunlarının Cumhuriyet Bayramı’nı barış ve kardeşlik içinde kutlayamaması ayıp olur. Umarım bu ayıbı yapmayız.

Bu arada geçmiş Kurban Bayramı’nızı kutlarım. Kurban Bayramı’nda kurban edilenler hayvan mı, yoksa insan mı belli değil. Yaklaşık 3000 kişi Kurban Bayramı’nın birinci günü bıçak yaralarıyla hastanelere başvurmuşlar. Bir sükûnet içinde yapılması gereken kurban kesme işlemi, televizyon ekranlarına ve gazetelere yansıyan traji-komik görüntülerle değerlendirildiğinde olması gerekenden çok uzakta. Her yıl aynı hataları yapıyoruz. İslam dini sürekli olarak gelişmeyi temel alan bir dinken, aynı hataları tekrar etmek de bir başka ayıp oluyor.

Hiç yorum yok: