17.6.07

Daha Az Uyumanın Sırrı

Lale, sabahları bir türlü uyanamamaktan son derece üzgündü. Saat çalıyor ama Lale uyku mahmurluğuyla saate uzanıyor ve saati kapatıp uyumaya devam ediyordu. Bu yüzden de bir sürü yere geç kalıyor ya da sabah yapılması gereken işleri yapamıyordu. Uykuya doyamıyor; sekiz saatten aşağı hiçbir uyku ona hiç yetmiyordu. Arkadaşı Merih ise günde üç dört saat uykuyla dolaşabiliyor; bu durumu hiç sorun etmiyordu. İki genç kız bazen birlikte kalıyorlar; Merih sabah beş-altı gibi kalkarken Lale sekizden önden önce yataktan doğrulamıyordu. Lale, Merih’in bu özelliğine gıpta ediyor; nasıl yaptığını soruyordu. Ancak Merih’te nasıl daha az uyku ile idare edebildiğini tam bilmiyordu. Neden bazılarının daha az uyuyarak yaşayabildiği ve bazılarının daha çok uykuya ihtiyaç duyduğu bir sır gibiydi. Bu konudaki kitapları okumaya karar verdiler.

Lale’nin okuduğu bir kitapta insanların yüzde üç-dördünün iki-üç saat uykuyla yaşayabildiği, yüzde elliden fazlasının ise sekiz buçuk saat uykuya ihtiyaç duyduğu belirtiliyordu. Geri kalanlar ise üç saat ile sekiz saat arasında bir uykuyla idare edebiliyordu. Peki bu farklar nereden kaynaklanıyordu?

Yapılan araştırmalar, 200 saat hiç uyumadan yaşayabilen insanlar olduğunu gösteriyordu. Bu bilgi, insanın hiç uykuya ihtiyacı olmadığını gösterebilirdi. Ancak 200 saatlik uykusuzluktan sonra zihinde ve ifadelerde karışıklık, bulanıklık hakimdi. Uyku ile ilgili kuramlardan bir tanesi, insanın günlük yaşamdaki bilgilerini uyku sırasında beyninin kitaplığına yerleştirdiğini iddia ediyordu. Uyunmadığı zaman bu dosyalama işlemi yapılamıyordu. Ancak bu konuda bir ayrıntı vardı. Yeterince uyunamadığı zaman bu dosyalama işlemi gerçekleşmiyordu. Uyku beş aşamalı bir süreçti. Dosyalama işlemi beşinci aşamada gerçekleşiyordu. Bu beşinci aşama “REM” denilen (Rapid Eye Movement-Hızlı Göz Hareketi) aşamasıydı. İnsanlar beşinci aşamada alt beyin rüyaları görüyor; gözlerde sanki bir aksiyon filmi izlercesine hızlı bir şekilde hareket ediyordu. Hızlı göz hareketlerini açıklayan tam bir kuram henüz gelişmemişti. Melih Arat bir söyleşisinde, beşinci aşamadaki uykudaki göz hareketlerinin beynin bir işlemi ters gerçekleştirmesiyle ilgili olabileceğini söylemişti. Uyanıkken göz gördüklerine ilişkin bilgiyi sinirler aracılığıyla beyne ulaştırıyor ve beyin onu bir resme dönüştürüyordu. Alt beyin rüyalarının görülmesi sırasında bunun tersi oluyordu. Beyin resmi kendi kendine görüyor; sanki onu gözüyle görüyormuşçasına gözlerine onu takip etmesine ilişkin talimatlar gönderiyordu. Melih Arat, neden bazı insanların az uyuyarak yaşayabildiğini, bazılarınınsa yaşamadığını açıklamak için de bir model bulmuştu.

Sekiz saat uyuyan sıradan bir insan belki dördüncü beşinci saatten sonra “Hızlı Göz Hareketi” aşamasına geçebiliyordu. Alarmlı saat çaldığında beyin o dosyalama işlemlerini tamamlamadıysa kişi kalkamıyordu. Kısa süre uyuyan nadir yüzde üçlük kesim ise, başını yastığa koyar koymaz “Hızlı Göz Hareketi” moduna giriyor ve dosyalama işleri bittiğinde rahatça kalkabiliyordu. Eğer herkes “Hızlı Göz Hareketi” moduna hızlıca girebilse, herkes daha az uyuyabilirdi.

Hızlı Göz Hareketi moduna girmenin sırrı ise gün içinde zihinsel ve fiziksel olarak yorulmaktı. Birçok insan sadece bir yönde yoruluyordu. Hızlıca uykunun beşinci aşamasına geçebilmek içinse hem zihinsel, hem de fiziksel olarak yorulmak gerekiyordu. Diyelim ki, bütün gün üniversite hazırlık problemi çözer gibi problem çözmek ve iki saat koşmak gerekiyordu ya da bunların alternatifleri. Uzun süre bir şey yazmak, bir konuşma yapmak, bisiklete binmek, spor salonuna gitmek, yük taşımak ve benzerleri. Kısa süre uyku uyumak için bunları bir gün yapmak da yetmiyordu. Sürekli yapmak gerekiyordu. Teori tersine çalışıyordu. Her iki yönden de çok yorulan insanların daha fazla uyuması ve dinlenmesi gerektiği düşünülüyordu; ama bu insanların hızlıca beşinci aşamaya geçebildikleri için daha az uyku onlara yetiyordu. Bir de zihinsel ve fiziksel olarak çok çalışarak üreten insanların başarı duygusu daha yüksekti. Bu da onlara fazladan enerji veriyordu. Lale, her gün çok miktarda kitap okumaya ve düzenli olarak spor yapmaya başladı. İki hafta sonra beş saatlik uyku ona yetmeye başlamıştı.

11.6.07

Kalp Gözünün Mührünü Açmak

Birçokları köşemde kullandığım gözleri kapalı fotoğrafın nedenini merak ediyor. Bunu defalarca açıklamama rağmen bugün yeni bir açıklama daha getirmeye çalışacağım. Fiziksel gözümüze o kadar çok görüntü yansıyor ki, o görüntülerin arkasındaki gerçeği bir türlü göremiyoruz. Gerçeği sezebilmenin nadir işe yarar yöntemlerinden biri, gözümüzle bakmayı bırakıp kalbimizle görmeye başlamak.

Gökyüzüne baktığımızda özellikle haber bültenlerinin gözlüğüyle baktığımızda bir sürü gri bulut ve sisin arkasındaki gerçeği göremiyoruz. Bazen bulutlar, bazen de gökyüzünün maviliği, evreni görmemize izin vermiyor.

Şimdi kullanacağım ifade biraz sert gelebilir ama… Fiziksel gözlerimizin açıklığı oranında, kalp gözlerimiz o kadar kapanıyor. Aklımızı, düşüncelerimizi durulaştıramıyoruz. Nerede yaşıyorsak, oranın koşuşturmacısı içinde önümüze gelen konuşmalar, sorunlar, haberler kafamızı iyice bulandırıyor ve asıl olanı ıskalıyoruz.

ABD’de tüketim toplumuna dönüşmüş insanlar, neyi neden satın aldıklarını bilmeden onları satın alabilmek için para kazanıp duruyorlar. Dünyada çok satan kitapların içinde “Ferrarisini Satan Bilge” diye bir kitap var. Yazar “hayatın anlamını bulmuş” gibi görünüyor. Ancak yine de Ferrarisi’ni satıp parasını cebine indiriyor. Gerçekten hayatın anlamını bulan birisi Ferrarisi varsa onu satmaz, onu terk eder.

Türkiye’de seçimler, siyasetçiler, ekonomi, cinayet haberleri, bombalar, liselerden görüntüler bütün bunları takip eden insanların kafası iyice bulanıyor. Bütün bu gürültünün patırtının içinde önemli olanın, asıl olanın ne olduğunun farkına varamıyor. Daha ilginç olanı, insanların çoğu gördüklerinin arkasında başka duru ve net bir gerçek olduğunun / olabileceğinin dahi farkında değiller.

Gözlemlediğim insanların konuşmalarının çok büyük bir bölümü, etkimizin hiç olmadığı konularda konuşmakla geçiyor. Bunun yanında etki yaratabilecekleri konularda da hiçbir şey yapmıyorlar. Örneğin Cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda ya da seçimler konusunda durmadan konuşurken, aile içindeki sorunları çözmek için hiç konuşmuyorlar.

Zamansızlıktan şikayet eden insanlar, akşamları kendilerini televizyona mahkum ediyorlar. Aileleriyle, misafirleriyle sohbet etmek yerine, seyrettikten sonra geriye birçok örnekte hiçbir şey kalmayan dizileri seyrediyorlar. Uykuları yetişmiyor; çünkü televizyon erken yatmalarına bile izin vermiyor. Onu da seyredeyim, bunu da bitireyim derken, vücutları için kullanacakları zamanı televizyon izlemek için harcıyorlar.

İstanbul’un trafiğinden şikayet edenler, kendi varlıklarıyla trafiği yarattıklarının farkında bile değiller.

Çocuklarının kitap okumamasından, ders çalışmamasından şikayet eden anne-babalar kendileri kitap okumuyorlar. Gözlerimiz görüyor; ama sanki kalp gözlerimiz mühürlü gibi. Yaşamın içindeki gözümüzü boyayan gereksiz ayrıntıları temizlemenizi, kendi yaşamınızdaki tutarsızları ortadan kaldıracak cesarete ve güvene erişerek varsa kalp gözünüzün mührünü açabilmeniz dileğiyle.