22.11.09

Kalkmak İçin Düşmek Gerek!

Artık çok yaramaz bir öğrenciydi. Sürekli olarak eşek şakaları yapardı. Bir keresinde sınıftaki öğretmen sandalyesinin üstüne zamk sürmüştü. Hoca derse geç kalınca başka bir öğrenci öğretmenin taklidini yapmak için öğretmenin yerine oturunca bir daha sandalyeden kalkamamıştı. Pantolon sandalyeye yapışmış çocuk sandalyeden kalkabilmek için pantolonunun o bölümünü kesmek zorunda kalmıştı. Bu işi Artık’ın yaptığı öğrenilince, Artık “öğretmenin arkadaş sizin taklidinizi yaparak sizinle alay edecekti. Ben de ona bir ders vermek istedim.” diyerek bir de üste çıkmayı başardı. Artık aynı zamanda sürekli top peşinde koşan, hiç ders çalışmayan bir çocuktu. O güne kadar sınıfları kopya çekerek ya da öğretmenlerin hoşgörüsüyle geçmişti. Her yıl en az üç dört dersten bütünlemeye kalıyordu. Bütün yaz da o bütünlemelerin telaşıyla geçiyordu. Lise birinci sınıfa gelince işler iyice ters gitti. Bütün derslerden kalmıştı ve o yılki kural gereği, sınıf tekrarı yapması gerekiyordu. Kendi sınıf arkadaşlarından kopacaktı. Artık bu sonucun oluşacağını elbette biliyordu; ama inanmak istememişti. Sınıfta kalınca hem kendisi, hem de ailesi çok üzüldü. Ama bu gerçeği değiştirmek mümkün değildi. Artık ilk kez bir yaz tatilinde ders çalışmadan ve bütünleme sınavlarına hazırlanmadan rahat bir tatil yaptı. Tatilin sonunda, “Keşke ben her yıl dersleri okul döneminde versem, yazın da rahat rahat tatil yapsam.” diye düşündü. Her gün sistemli bir şekilde ders çalışıyor ve sınavlarda sınıfın en iyi notlarını alıyordu. Artık değişmişti. Kalkabilmek için düşmek gerekiyordu.

**

Bora ile Pınar, mutlu bir çift gibi görünüyordu. Güzel bir evleri vardı. İkisi de çalışıyordu. Sabah işe gidiyor; akşam işten geliyorlardı. Yıllar böyle geçti. Yaşamları iyice sıradanlaştı. Ev, iş, alışveriş derken günler birbirinin aynısı şeklinde geçiyordu. Özellikle Bora bir şeylerin ters gittiğini düşünmeye başladı. Her şey iyi gibi görünüyordu; her şeyin normal gitmesi Bora da bir şeylerin ters gittiği fikrini uyandırmıştı. Bora’nın bir asker arkadaşı, ısıtma endüstrisinde iyi iş var dedi ve yeni teknoloji bir ısıtma cihazını üretip satmak için Bora’ya ortaklık teklif etti. Bora maaşlı çalışıyordu. Girişimci olmayı hiç düşünmemişti. Arkadaşı işi öyle güzel anlattı ki, Bora sonunda işten ayrılıp bu ısıtıcı üretimi ve satışı işine girmeye karar verdi. Bir önceki yıl Türkiye’de bir şirket, ısıtıcı işinden trilyoner olmuştu. Düşük maliyetli bir ısıtıcı yapacaklar ve onunla çok para kazanacaklardı . Birikmiş tüm paralarını bu işe yatırdı. Üç ay sonra ilk mallarını piyasaya çıkardılar. Ne var ki, piyasa bekledikleri gibi değildi. Ne kendileri ne de başka ısıtıcı üreticileri ısıtıcı satamıyorlardı . Havalar bir türlü soğumuyordu. İnsanlar değil, evde ısıtıcı kullanmak kapı pencere açık oturuyorlardı . Bora masraflara çok uzun süre katlanamadı. Para bitmişti. Ortağıyla işi kapatmak zorunda kaldılar. Bu süre içinde Bora depresyona girmişti. Bütün bu süreçte Pınar kocasına destek olmuştu ve yaşadığı başarısızlıktan ötürü onu suçlamamıştı. Evin gelirini Pınar sağlıyordu. Bora işe yaramamaktan ve başarısızlığından ötürü çok rahatsızdı. Bunalımı ilerledi ve bir gün avucuna aldığı hapları tam ağzına atacaktı ki, Pınar mutfakta onu gördü ve “Ne yapıyorsun!” diye bağırdı. Bora elindeki hapları bıraktı; ağlamaya başladı. Bora ve Pınar bir psikiyatri doktoruna gittiler. Pınar, Bora’yı teselli edebilmek için ona sürprizler yapıyor; eskisine göre çok daha fazla ilgi gösteriyordu. Nişanlılık dönemi tadında bir ilişki düzeyini yakaladılar. Bora yeniden bir işe girdi, birkaç ay sonra eski sıradan hayatlarına dönmüşlerdi. Bora artık sıradan yaşamlarından hiç şikayet etmiyordu. Bir şeylerin değerini anlamak için bazen kaybetmek gerekiyordu.

21.11.09

Ne Olmak İstiyorsunuz?

İnsanın ne ölçüde dürüst olduğu, kendini yalnız sandığında anlaşılır. İnsanlar, büyük bir şey çalmakla küçük bir şey çalmanın ikisinin birden hırsızlık olduğunu farkında değildir.


Trabzonlu bir okurumun babası soruyor: “Dürüstlük eğitimi verilebilir mi?” Kısa bir an düşünüp kurs yaparak dürüstlüğü öğretmenin çok zor olduğunu söylüyorum. Çünkü dürüstlükle ilgili sorunların birçoğu çocuklukta kök buluyor.

7 yaşında ilköğretim öğrencisi bir çocuk otobüse binerken bilet atmalı mıdır, atmamalı mıdır? Fiili uygulama da birçok anne-baba çocuğuna bilet parası ödemeden otobüse / metroya / vapura biniyor. Çok fazla kabul etmek istemesek de aslında, kamusal bir malı belirli ölçüde çalmış oluyoruz. Marketten alışveriş yaparken izin almadan fazladan poşet alıyor muyuz? Taşıma ihtiyacının dışında ve izin almadan poşet aldığımızda yine belirli ölçüde bu poşeti çalmış oluyoruz. Bütün bunları gören çocuk da farkında olmadan nasıl davranılması gerektiğini öğreniyor. Ancak bu öğrenme, davranışı kapsarken, davranışın niteliğini kapsamıyor. Çocuk, tıpkı anne-babası gibi bu davranışın dürüst bir davranış olup olmadığını sorgulamıyor. Benzer şekilde büyüyen çocuk, sonunda okuldan mezun oluyor. Okuldan yeni mezun olan çocuk okulu bittiği halde öğrenci kimliğini kullanarak, öğrenci indiriminden yararlanıyor ve bunu yaparken hala belirli ölçüde hırsızlık yaptığının farkında değil.

Dünyanın dört bir tarafında önemli olduğunu sandığımız meseleleri konuşurken, en önemlilerini ıskalıyoruz. Birçok anne-babanın çocuklarıyla ilgili amacı, çocuklarının bir meslek ya da iş sahibi olarak para kazanmaları. Çocuk da benzer bir şekilde bir baltaya sap olmak istiyor. Birçok öğrenci üniversite tercihi yaparken, istediği mesleği değil, çok para getirecek olanı tercih ediyor. Anne-baba da ilginç bir şekilde çocuğunun kendisine çok para getirecek mesleği tercih etmesini onaylıyor. Hatta daha az gelirli olabilecek meslek tercihlerini reddediyor. Çünkü günümüzde birçokları için yaşamın temel amacı para yoluyla sahip olmaktan ibaret.

Neredeyse hiçbir anne-baba görmedim ki, farkında olarak ve vurgulu bir şekilde çocuğunun “iyi bir insan” olmasını istesin. Aynı şekilde neredeyse hiçbir genç görmedim ki, ne olmak istiyorsun diye sorduğumda “İyi bir insan olmak” istiyorum desin.

Şimdi başka bir şeyi sorgulayalım; sahip olmak ile iyi bir insan olmak arasındaki fark nedir? Sahip olmak demek, insanın dışarıdaki varlıkları kendisine bağlamasıdır; iyi bir insan olmaksa insanın içten bir dönüşüm geçirmesidir; iyi bir insan olmak, insanın niteliğidir. Sahip olduklarımızı bu dünyada bile bir yerden bir yere taşımak çok zor; evleri, arabaları, elbiseleri örneğin Türkiye’den Amerika’ya gidecek olsanız çok zor götürürsünüz ya da götüremezsiniz. Kefenin cebi olmadığı için öte aleme de gitmiyor. İyi bir insan olma niteliğini ise tamamen çıplak dahi olsak dünyanın her yerine kolayca götürebilirken, öte aleme de taşıyabiliyoruz.

Buraya dürüstlük tartışmasından örneklerle gelmiştik. Çok kimsenin bağlantı kuramadığı şey şudur. Otobüse bilet atmadan binmenin hırsızlık olduğunu fark eden bir çocuk, ders çalışması gerektiği halde yararsız başka işlerle uğraşmasının bir tür kendi zamanını çalmak olduğunu düşünebilir. Hz. Peygamberimiz (S.A.S) dürüstlükte eşi olmayan bir insandı; onun için Muhammed-ül Emin lakabıyla tanınmaktaydı. Bugün çocuklarımızı üniversite sınavına hazırlamadan önce, dürüst ve iyi bir insan olarak yetiştirmeliyiz. Dürüst ve iyi bir insan üniversite sınavına zaten gereği gibi hazırlanacaktır.

9.11.09

Yüksekte misiniz, Alçakta mı?


İnsanlar yaşlanıyorlar; ama olgunlaşmıyorlar. Kucaklamayı, hoş görmeyi ve sabretmeyi öğrenemiyorlar. Kızıyorlar; suçluyorlar, parmakları kabahatli olarak hep başkalarını gösteriyor; yetmiyor bazen yumruklarını sallıyorlar. Bazen haklılar da. Karşılarındaki kişi kendilerini delirtiyor.

Ne var ki, başka bir yol var. Sinirden delirmek, sürekli başkasına kızıp onu suçlamanın, tartışmanın dışında bir yol var.

Ahmet Bey, araba sürerken aniden sağ sokaktan bir araba üstüne fırlıyor; neredeyse kaza olacak yan sokaktan fırlayan arabanın içindeki yaşlıca sürücü kadın açık bir şekilde hatalı. Ahmet Bey pencereyi açar ve bağırır: "Allah cezanı versin kadın, sokaktan ana yola böyle mi çıkılır!"

Adam kurt gibi acıkmış bir şekilde akşam eve gelir; hayalinde harika bir yemek vardır. Ancak karısının yemek için eti pişirdiğini ama yemeğin yanına pilav ya da makarna gibi tamamlayıcı bir şey hazırlamadığını fark eder. Açlıktan gözü döner ve karısına bağırır: "Kadın, bütün gün evde oturuyorsun, akşam eve geliyorum, bir yemek hazır değil. Ne iş yapıyorsun sen bu evde!"

Otobüs oldukça doludur. Yeni binen yolcular, ortadaki bir öğrenci grubu sohbete dalarak ilerlemediği için önde sıkışıp kalırlar. Yeni binen bir amca, çocukların sohbet edip ilerlemediğini görünce kızar: "Katır tepesiciler, yürümek için illa otobüse bir katırın binip sizi tepmesi mi lazım?" Çocuklardan biri: "Yoo, amca. Sen de binsen olur." deyince adam bastonunu çocuğa doğru sallamaya başladı. "Yol açın da şu çocuğun hakkından geleyim."

Ahmet, Hasan ile buluşacaktır. Ne var ki, Hasan geç kalır. 10 dakika, 20 dakika geçer ama Hasan gelmez. Hasan’a telefon açar. Hasan telefonu meşgule alır. Bu arada 30 dakika geçer. Ahmet, beklediği için iyice kızar. Buluşma saatinden 35 dakika sonra Hasan gelir. Ahmet gözlerinden ateş çıkarak: "Sen ne biçim bir insansın, geç kaldığın yetmiyormuş gibi haber de vermiyorsun."

Beş yaşındaki Osman’ın ailesi Ömerlere misafirliğe gitmiştir. İki çocuk oyun odasında bir treni paylaşamamaktadır. Osman, "bırak biraz da ben oynayım" der. Ömer de "deminden beri sen oynuyorsun." diye karşılık verir. Ardından Osman, Ömer’in elindeki treni almaya çalışır. İki çocuk birbirlerine girerler.

Bir anne-baba çocuğu bir kusur işlediğinde onun çocuğu olduğunu bilir ve eğilerek çocuğunu kucaklar. Eğilip kucaklayabilmenin bağışlayabilmenin sırrı, daha yüksekte olmaktır. Onun için yaşından bağımsız olgunlaşmış insanlar, diğer insanlar yüksektedir. Yüksekte oldukları için kucaklamayı bilirler.

Onlar için sokaktan fırlayan yaşlı bir kadın soför sadece kararlıdır. Eşleri yemeği hazırlayamadıysa kalkıp ona yardım ederler. Otobüstekiler ilerlemiyorsa "Çocuklar sohbeti bırakıp ilerler misiniz?" derler. Geç kalmış birisinin mutlaka bir nedeni vardır. Arkadaşları bir oyuncağı vermiyorsa, başka bir oyuncakla da oynayabilir. Ancak eğer yükselemiyorsa karşısındakiyle bir tür güreş müsabakasına girer. Yaşamımızdaki gerilimi düşürmenin aklen, zihnen ve bedenen ilerlemenin yolu yükselmektir. Sadece güçlü olanlar bağışlayabilir; sadece yüksekte olanlar kucaklayabilir.

Görsel kaynağı: http://www.flickr.com/photos/martinturner/4084752183/