14.8.07

Ağrı Dağı’nın Zirvesi’nden Notlar

Bu yıl üçüncü defa Ağrı Dağı’na tırmandım. Tırmanış sırasında yaşadıklarımızdan, oradaki konuşmalarımızdan ve sonrasındakilerden birkaçını paylaşmak istiyorum. Önce en son gördüğüm bir haberden başlayacağım. Döndüğümüz gün birkaç gün önceki gir gazetede Ozan Orhon ile yapılan bir söyleşide Ozan Orhon çok sıkıldığı zamanlarda ya da yaşamında sorun olduğu zamanlarda kendini yemeğe verdiğini ve 132 kiloya kadar çıktığını okudum. Ardından da midesine kelepçe taktırarak 60 kilo vermiş. Sonra kelepçeyi çıkartınca tekrar kilo almış.

Bir insanın kendi idaresiyle az yemek yemesi yerine, kelepçe taktırarak kilo vermesi ne kadar acı bir şey. Daha komik olanı, kimsenin böyle birine esas çözümün kendi yaşamlarımızda idareyi ele almamız gerektiğini söylememesi.

Ağrı Dağı’na tırmanırken ekip arkadaşımız Züleyha soruyor: “Hocam, siz çok sıkıldığınız zaman ne yaparsınız? Yani Ağrı’ya tırmanırken fiziksel olarak, ruhen zorlanıyoruz. Duygusal olarak yoğunlaşıyoruz. Çıkıyoruz; ama Avrupa’nın en yüksek dağı, kendisinin yanında karınca gibi kalan bedenlerimizi eziyor. Böyle zamanlarda siz ne yapıyorsunuz? Sigara mı içiyorsunuz? Uyuyarak kaçmak mı istiyorsunuz?”

Ekip arkadaşımız İbrahim, benden önce cevap veriyor: “Sıra Dışı Yaşam Felsefesi’nde böyle bir şey yok. Yani sıkılınca, sorun olunca, sigara da içmezsin, alkol de içmezsin, uykuya da kaçmazsın.”

Ben de “Benzer bir soruyu Betül de sormuştu diyorum. “Kızınca, çok sinirlenince bir şeyleri yumruklamak, bir şeyleri fırlatmak istemez misiniz?” Benim tüm bunlara cevabım “hayır” idi.

Zaten sigara da içmiyorum, alkol de… Ama başım sıkışınca da başvuracağım şeyler bunlar olamaz ya da Ozan Orhon gibi gibi yemeğe de vermem kendimi. Mümkünse sıkıntılarımı yakın bulduğum biriyle paylaşırım, anlatırım. O da mümkün değilse yazarım. Bir de dua ederim.

Tırmanış’ın son gününde Züleyha, Betül’ün kendisine telefonla “Zorlanırsan, enerji içeceği filan iç.” dediğini söylüyor. Ben de “Hiç enerji içeceğini içtin mi?” diye soruyorum Züleyha’ya. O da diyor ki, “Bir kez ama tadı acıydı. Bitirememiştim.” diyor. Sonra soruyor: “Siz hiç içtiniz mi?” “Yoo, hiç içmedim. Hiç ihtiyacım olmadı. Yani zaten ben de enerji fazlası var” diyorum. Bu arada farkında olmadan elim kalbime doğru gidiyor ve ikimizin de ağzından aynı anda aynı sözler dökülüyor: Enerji, insanın kalbinden, yüreğinden gelir, başka bir şeyden değil.

Ağrı’dan indikten sonra birkaç soru var kafamda. Acaba hangisi daha zor? Ağrı Dağı’na çıkmak mı? Çok yardım ettiğiniz bazı insanların nankörlük yapması mı? Birden ekonomik olarak her şeyinizi kaybetmeniz mi? Sonra düşünüyorum, Ağrı Dağı’na çıkmak çok kolay geliyor. Üç defa değil, bin defa çıkarım Ağrı Dağı’na…

Hiç yorum yok: