30.9.12

Uçan otomobil yapacak bir “çocuk” aranıyor!

İşletme yönetiminde doğru soru “yapabilir mi değil, karlı bir şekilde satabilir mi” sorusudur. Dünya tarihi üretebilen, ama ürettiğini satamayan firmaların ve ülkelerin tarihidir.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın TÜSİAD'ın 40. Genel Kurulu'nda patronlara, “Bütün babalar burada, yerli otomobil yapacak bir babayiğit arıyorum” diye seslenmesinin üzerinden yaklaşık 1.5 yıl geçerken Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan'an 'Şu ana kadar babayiğit bulamadık” açıklaması geldi. Öncelikle biraz hafızalarımızı tazeleyelim. Önce Devrim, sonra Anadol ilk yerli kabul edilen otomobillerdir. Devrim tamamen Türk mühendislik ürünüdür; Anadol ise İngiliz tasarımı olmasına rağmen Türk kültürüyle tamamen özdeşleşmiş bir arabadır. Fiat’ın Albea’sı 2002 yılında Türk otomobili diye tanıtılmıştı. Bir otomobili ne Türk yapar, o da farklı cevapları olabilecek bir sorudur. Bu soruya verilen klasik cevap üretiminin yüzde kaçının yerli mallardan oluştuğuna bakılır. Örneğin, yüzde 90’ı yerli parçalarla yapılıyorsa Türk malıdır denir.

Şimdi esas soruya gelelim: Türkiye kendi otomobilini yapabilir mi? Cevap veriyorum: Yapabilir, ama yaptığını bugünkü mantıkla satmak ve pazarlamakta çok güçlük çeker. Şimdi düşünelim. Yunanlılar ya da Bulgarlar araba yapsalar, üstelik yaptıkları araba çok kaliteli ve güvenilir olsa, fiyatı da uygun olsa alır mısınız? Yoksa ondan daha pahalı olduğu halde Alman, Japon ve Fransız arabalarını tercih mi edersiniz? Yani BMW, Audi, Toyota, Honda veya Peugeot mu yoksa yeni çıkmış Yunan markası arabayı mı alırsınız? Bu sorunun cevabı zaten belli. Çinliler gayet de güzel otomobiller, cipler yapıyorlar, ama yine de herkes bu araçlara ağız burun kıvırarak bakıyor. Demek ki, konu kaliteli ve %100 yerli bir otomobil yapmak değil, insanların talep edeceği bir marka yaratabilmek. Otomobil pazarı, zihinlere yerleşik ve uzun yıllar değişmeyecek bir markalar pazarıdır. Dolayısıyla sizin fabrikada ürettiğiniz otomobilin satışı, onun tasarım ve kalitesine değil, markasına bağlıdır. Marka yaratmak zordur; ama otomobil sahasında marka yaratmak zor kelimesini de aşar.

Açık söylemek gerekirse, oğlum Sanat Arat’ın 7 yaşındayken sahip olduğu düşler, birçoklarının sahip olduğu düşlerden daha ilerideydi. Kendisine o zaman büyüyünce ne olacağı sorulduğunda “Biraz zor olacak, ama uçak fabrikası yapacağım” diyordu. Verdiği cevabın yarattığı şaşkınlıktan kimse ona “Neden uçak fabrikası yapacaksın?” diye sormadı. Ben sordum. Cevabını paylaşıyorum: “Bildiğimiz uçaklardan yapmak istemiyorum. Onu zaten yapıyorlar. Ben bir tür bireysel uçuş makinesi yapmak istiyorum. Çünkü uçaklar çok büyük, sokaklara inip kalkamıyor. Ben araba ya da motorsiklet büyüklüğünde, ama uçabilen küçük bir araç yapmak istiyorum!” Bugün işte yapılması gereken şey, Sanat’ın söylediğidir. “Yeniliktir, inovasyondur.” Eski köye bir tane daha otomobil getirmek değil, yepyeni ve çığır açacak bir şey getirmektir. Uğraşıp para harcayacaksak yenilik yapamaya odaklanmamız gereklidir. Çığır açacak bir ulaşım aracı içinse yanlış adres, otomobil fabrikalarıdır. Çığır açacak bir şeyler yapmak için, babayiğitler değil, koşullanmamış çocuk kafalarına ihtiyacımız var.

İlla da otomobil yapalım, Türk otomobili olsun isteniyorsa pazar odaklı düşünmek gerekir. Öncelikle burada da bir düzeltme yapmak istiyorum. Türk otomobili değil, Türk otomobilleri yapalım o zaman. Seriler yapalım. A segmentinden J segmentine kadar otomobil yapalım. Doğrusu bu. Çinliler de öyle yapıyor. Çinlilerin dört çekeri de var, binek arabası da var, lüks arabası da… Pazar odaklı olacaksa, bana göre bu ülkelerdeki yerleşik marka algısı düzeni dolayısıyla Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’da hiç şansımız yok. Bugün dünyada gelişmekte olan üçüncü dünya ülkeleri pazarları vardır. Afrika pazarı, Güney Asya ve Güney Amerika’da düşük gelirli aile pazarlarının alacağı otomobiller üretip satmaya çalışabiliriz. Pazar odaklı bir tasarım yapılabilir. Burada bir şansımız olabilir.

Hiç yorum yok: