3.3.13

Milli Parklar için Köprü Kuralım

Geçen Cumartesi Bisikletliler Derneği Başkanı değerli insan Murat Suyabatmaz önemli bir mesele olduğunu belirterek benimle görüşmek istedi. Kendisinden 86 sivil toplum kuruluşunun yaptığı incelemelere göre TBMM’de hazırlanan kanun Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanun Tasarısı’nın önemli mahzurları bulunduğunu öğrendim. Kanun tasarısı aslında ülkemizde biyolojik çeşitliliğin ve doğanın daha etkili korunması için kurumsal ve yasal çerçeve oluşturmak amacını taşıyor. Ancak Kanun Tasarısı’nın mevcut haliyle TBMM’den geçmesi durumunda, ülkemizdeki ormanların, sulak alanların, kıyıların ve bütün diğer doğal alanların geri dönüşü olmayacak tahribatlara karşı savunmasız kalmasına yol açacak gibi görünüyor. Hazırlanan Kanun Tasarısının kanunlaşmasıyla ülkemizde bugüne kadar ilan edilmiş bütün korunan alanlar yeniden değerlendirilecek. Doğaseverler, yeniden değerlendirme sürecinde birçok alanın mevcut koruma statüsünü kaybedeceğinden kaygı duyuyor. Kanun Tasarısı “Doğal Sit” statüsü kavramını ortadan kaldırıyor. Devlet kanun Tasarısı’nda bahsi geçen “üstün kamu yararı” ifadesi ile bir Milli Parkı, üstün kamu yararı var denilerek yatırıma açılabilir. Üstün kamu yararı gerekçe gösterilerek bir otoyol, enerji yatırımı ya da sanayi tesisi için kullanılabilir. Kanunu hazırlayanların niyetleri belki iyi olabilir; ama tasarıda bırakılan bu açıklık ileride çıkarcı çevrelerin doğayı ve Milli Parkları kolayca harcamalarına yol açabilir.

Kanun Tasarısı’nın geri çekilmesi için 86 sivil toplum kuruluşu ile birlikte Nasuh Mahruki, şu ana kadar 30 bin doğaseverin katıldığı bir imza kampanyası düzenlendi. Kişisel olarak imza kampanyalarının Türkiye’de bir işe yaradığını düşünmüyorum. Değişiklikler sadece etkili kişileri birebir sohbet ederken ikna etmemiz sayesinde gerçekleşiyor. Fikirlerimizi dostlarımızdan gelen tekliflerle değiştiriyoruz. Bize karşı çıkanlara sadece tepki gösteriyor; kendi pozisyonumuzu korumaya çalışıyoruz. Onun için Nasuh Mahruki ve 86 sivil toplum örgütünün girişiminin kanunu hazırlayan taraflarla dostça ilerlemesini umut ediyorum.

Fazıl Say ile bir önceki Kültür ve Turizm Bakanımız Ertuğrul Günay arasındaki twitter ve medya üzerinden devam eden çekişme, yapılacak ev ziyaretleri, birlikte yenilecek yemeklerle çok daha güzel bir işbirliğine dönüşebilirdi. Ertuğrul Günay keşke zamanında Fazıl Say’ı elinde çiçeklerle ziyaret etseydi. Fazıl Say da keşke medya ve twitterdan çok sert açıklamalar yapmak yerine Ertuğrul Günay’ı makamında ziyaret ederek endişelerini dile getirseydi.

Başbakan Erdoğan ile CHP Başkanı Kılıçdaroğlu’nu Mevlana Şeb-i Aruz törenlerinde selamlaşmadıklarını izledim. Keşke siyasi iletişimi bir mesleki performans alanı, kişisel iletişimi ise insani bir performans alanı olarak ayırıp konuşabilselerdi; birbirlerine ailelerinin hatırlarını sorup sohbet edebilselerdi. Kardeşliğin dünyadaki merkezinde bile böyle bir sahneye şahit olamamak sadece içimi burktu.

Yirmili yaşlarımda iletişimde çok keskindim. Çok şükür bu keskinliğin ilişkileri yıkmaktan başka bir işe yaramadığını ama köprü kuranların büyük gemilerin kaptanlarına bile yön verebildiğini kısa sürede öğrendim. Kavga ederek, bağırarak ve hakaret ederek, bir de küserek değişim üretmiyor, düşman yaratıyoruz. Bu arada tüm başbakan, bakan, milletvekili, genel müdür ve müdürlere istişare etmekten ve nezaketten vazgeçmemelerini tavsiye ediyorum. İstişarenin olmadığı yerde kibir tuzağına düşmüş insanlar vardır. Köprü kurmaya çalışanlara el uzatmak, bizden farklı düşünenlere de nezaket ve sıcaklıkla yaklaşmak hepimizi istediğimiz sonuçlara yaklaştırabilir. Köprü kuranlardan, bağışlayanlardan, nezaketi elden bırakmayanlardan olmanız dileğiyle…

Hiç yorum yok: