17.1.13

Hz. Mevlana’nın Şifa Bulduğu Sular

Bir ara “Türkiye’de neredeyse görmediğim yer kalmadı” deyince oğlum Sanat “Türkiye’de her yeri görmüş olamazsın” dedi. Ben de “Seminer ve konuşmalar dolayısıyla Türkiye’de görmediğim sadece 3-4 şehir kaldı” diye cevap verdim. “Bütün şehirleri görmüş olabilirsin, ama bu şehirlerin ilçelerini gördün mü?” diye soru şeklindeki cevabı patlattı. Haklıydı, Türkiye’de görmediğim sayısız ilçe vardı. Gördüğüm ilçelerden beni en çok etkileyen bir ikisini paylaşmak istiyorum. Ailecek hafta sonu büyük bir alışveriş merkezinde harcayacağınız paradan daha azıyla bu bir iki ilçeyi keşfedebilirsiniz. Küçük şehirlere ve ilçelere yapılan ziyaretlerin en güzel kısmı, insanın kolayca yerli halkla sosyalleşebilmesidir. İstediğiniz her şeyi sorabilir, dilediğiniz insanla sohbet edebilir ve hatta kapısını çaldığınız bir evde çay dahi içebilirsiniz. Bir gezi programcısı gibi il il, ilçe ilçe gezmek ve kendi keşiflerimizi yapmak çok daha keyifli ve geliştirici.

Konya’nın Ilgın ilçesi’ni Siyaset Akademisi’nde yaptığım bir konuşma sırasında keşfettim. Mevlana Celaleddin Rumi, Ilgın’a kaplıcalara gidermiş. Ilgın ismi de, kaplıcalardaki ılık ve şifalı su yüzünden verilmiş. Osmanlı mimarisine ve elbette Mimar Sinan’ın eserlerine hayranım. Mimar Sinan’ın en görkemli eserlerinden biri de Ilgın’da. Lala Mustafa Paşa Külliyesi, insanın ömründe mutlaka bir kez olsun kahve içeceği, yemek yiyeceği hala dimdik ayakta duran bir eser.

Konya’nın bir başka harika ilçesi de Beyşehir’dir. Beyşehir Gölü’nün eşsiz manzarası ve sakinliği, büyükşehirden buraya ulaşanlara dünyanın başka bir köşesinde huzurun hala muhafaza edildiğini gösteriyor. Beyşehir’de mutlaka ziyaret ve keşfedilmesi gereken yer Eşrefoğlu Cami’dir. 1290-1300 yılları arasında inşa edilen cami, bir anlamda Osmanlı’yla birlikte yaşamaya başlamıştır. Yedi yüzyıllık bir cami olmasından daha önemlisi bu caminin Türkiye’nin en büyük ahşap cami olmasıdır. Muhteşem ve şıra dışı bir mimariye sahiptir. Caminin ahşap olmasına rağmen 7 asır çürümeden ayakta kalabilmesinin sırrının bugün bile bilinmediği caminin önemli özelliklerinden biri de ortasında bulunan, 4-5 metre derinliğindeki "karlık" denilen kuyudur. Karlığın, caminin çürümesini önlemek amacıyla yapıldığı sanılmaktadır. Karlığa dolan karın yavaş yavaş erimesiyle, nemin, caminin içindeki ağaçların ömrünü uzattığı tahmin ediliyor. Beyşehir’in en önemli köprüsü Taşköprü; şehre ulaştığınızda bu köprüden mutlaka geçeceksiniz. Beyşehir’in çok az bilinen muhteşem bir noktası da merkeze 5 km uzaklıktaki Yaka Manastır mesire yeri doğa tutkunları için burada yemek, gezmek ve yaşamak lazım dedirtecek kadar güzel bir yer...

Konya deyince Mevlana’dan söz etmeden olmuyor. Geçtiğimiz yıl ilk kez Konya’da dostum Mehmet Önal’ın yardımlarıyla Şeb-i Arus törenlerine katılma şansı yakaladım. Şeb-i Arus törenlerinin yapıldığı Mevlana Kültür Merkezi, tek kelimeyle “muazzam bir yer”. Mimar olmasam da gittiğim her yerde güzelliklerle birlikte “geliştirilebilir” noktaları da görürüm. Mevlana Kültür Merkezi öyle şahane bir yer ki, “geliştirilebilir noktalarını” göstermiyor. Şebi Arus törenlerinin zirvesi 17 Aralık tarihinde yapılsa da 12 Aralık’tan itibaren her gün törenlere günü birlik dahi katılmak mümkün. Allah’ın yarattığı, insanların şenlendirdiği güzellikleri keşfederken kendinizi de geliştirmeniz dileğiyle.

Hiç yorum yok: