3.11.10

Eğitim Her Engeli Aşar

"İnsanlar görme engelli, işitme engelli, konuşma engelli, zihinsel engelli, bedensel engelli olabilir; ama mühim olan insanın başarı engelli olmamasıdır. Çok değişik alanlarda yetersizliklerimiz olabilir; ama marifet bunlara odaklanmadan başarmak için azmetmektir."

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül, ‘Eğitim Her Engeli Aşar’ kampanyasının öncüsü sıfatıyla Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisindeki bir konuşması dolayısıyla görme engelli milletvekilimiz Lokman Ayva’nın düzenlediği bir toplantıya katıldım. Bu toplantıda engelliler ile ilgili çok önemli konular gündeme geldi.

Milli Eğitim Bakanlığı, görme engelli bir öğretmenin atamasını yapacakken bir bürokrat bu atamanın yapılmasına karşı çıkarak engel olmuş. Daha sonradan durumun ortaya çıkmasıyla bu durum düzeltilmiş. “Düzeltilmiş” diyorum; ama düzeltilmiş olan nedir? Sadece yapılmak istenmeyen bir atama yapılmış. Ama neden bir bürokrat görme engelli bir öğretmeni, atamak istemiyor? Eğer öğretmenlik okulundan mezun olduysa, diplomayı ve öğretmenlik ehliyetini aldıysa onu öğretmen olmaktan alıkoyan nedir? Onu atamak istemeyen bürokratın kafasındaki önyargıdır. İş bununla kalmıyor ki, toplumun içinden kim kendi çocuğunu görme engelli bir sınıf öğretmenine vermek ister ki? Halbuki görme engelli bir öğretmen, tüm öğretmenlik eğitimi boyunca engeline rağmen nasıl etkili bir şekilde öğretmenliği yapacağını planlamıştır. Toplum bu tür konularda öyle önyargılı ki, bırakın çocuğunu görme engelli bir öğretmene teslim etmeyi, çocuğunu engelli bir öğrenciyle yan yana bile oturtmak istemiyor. Engelli olmak başlı başına zor bir işken, bir de başka insanların önyargılarıyla ya da hoşgörüsüzlükleriyle mücadele etmek ayrıca zor bir iş. Engelli olmanın yanı sıra, engelli yakını olmak da çok zor. Engellilerin bakım sorumlulukları bir yana, engelli çocuğunuzla bir otobüse bindiğinizde insanlar çocuğunuza tuhaf tuhaf baktığı anda deyim yerindeyse delirirsiniz. Daha önce yazmıştım. Bir otobüse binen engelli bir yetişkini fark eden, oturan yolcular yanlarındaki boş koltuklara çantalarını koyarak engelliyi yanlarında istemediklerini belli etmişlerdi. Bu insanlara vicdansız diyebilirsiniz; ama önce bu insanların empatilerinin hiç olmadığını vurgulamak gerekiyor.

Engelli insanlara toplumun alışması gerekiyor. Bir engelli komşumuz, okulda arkadaşımız, iş yerinde meslektaşımız, otobüste ya da uçakta yoldaşımız, alışveriş yaptığımız mağazada müşterimiz veya satış asistanımız ya da yöneticimiz olabilir. Hiçbir engellinin engeli kendi seçimiyle ve tercihiyle gelmemiştir; kaçınılmaz bir şekilde bu engelleriyle yaşamaktadır. Dolayısıyla yaşamları boyunca kendilerine eşlik eden engelleri olan insanlara köstek değil, destek olmalıyız. Engellilerin toplumla bütünleşmesi için ailelerinin onları saklamak yerine, onların öğrenim görebilmeleri için ellerinden gelen tüm çabayı göstermeleri gerekir. Ayrıca engellilere iş vermek için de hazır olmalıyız; çünkü bir engellinin iş bulabilme şansı, sıradan insanlardan bile daha düşük. Bir engellinin kendi ayakları üstünde durması, toplumla bütünleşebilmesi öğrenim görmesine ve çalışmasına bağlıdır.

Sabah Gazetesi’nden Cemallettin Gürsoy toplantı sırasında çok ilginç bir tespitte bulundu. Samanyolu Televizyonu’ndaki Beşinci Boyut dizisinde kötü insanlar bölümün sonunda hep kötürüm oluyor. Filmin sonunda ya kör oluyorlar ya da kaza geçirip başka bir organlarını kaybediyorlar; dilleri tutuluyor. Bu filmlerin senaryo sonlarını yeniden yazmak gerekir. Zaten toplumda engellilerle ilgili yeterince önyargı var. Bir de diziler dolayısıyla, bu insanlara “Bu kişi engelli, herhalde zamanında ya kendisi ya ailesi büyük bir yanlış yaptı” önyargısı gelişiyor. Kendi engeliyle yaşamaya çalışan kişi, bir taraftan da bu önyargılarla mı boğuşmalı? Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün eşi Hayrunnisa Gül’ün öncülüğünü yaptığı ‘Eğitim Her Engeli Aşar’ kampanyasının da vurguladığı gibi, eğitim her engeli aşar. Düşünceler eğitimle değişir.

Hiç yorum yok: