4.11.10

Referandum ve Çocuk İnadı

"Daha iyi bir yemek önersem size, daha iyi bir çay önersem, daha iyi bir okul önersem, daha iyi bir araba, daha iyi bir ev önersem, daha iyi bir yaşam önersem size, bir çocuk inadıyla cevabınız hayır mı olur?"

Türkiye’de siyasette her şey çok karışmış. Klasik tanımlamalara bakarsak muhafazakârlar değişimi, ilericiler statükoyu savunuyor. Hâlbuki tanım olarak, muhafazakârların mevcut durumu muhafaza etme çabası göstermesi, ilericilerin de değişimi desteklemesi gerekir. Tarihsel olarak sol düşünce, dünyada, homoseksüelliğin normalliği, evrim ve ateizm gibi toplum açısından uç düşüncelere bile açık liberal bir düşünce alanı iken, Türkiye’de sol eğilimli düşünce her türlü yenilikçi ve özgürlükçü fikirlere kapalı, dediğim dedik bir tutum içinde. Aynı şekilde muhafazakârlar da biraz Amerikan pragmatizmiyle, değişik alanlardaki yenilikçi proje ve fikirlere açık bir kafa yapısına sahip. Hatta muhafazakârların fikri açıklığı bazen öyle ileri gidiyor ki, fikir ve eylem özgürlüğünü en çok benimseyen liberallerle muhafazakârların ayrım çizgisi ortadan kalkıyor.

İlerici kabul edilen sol ise, kendini bir çocuk inadına kaptırmış durumda. Çocuklar, bazen inanmadıkları bir şeyi inatçı bir şekilde savunmaya devam ederler. Çocuk savunduğu şeyin yanlış olduğunu bilir; ama bir defa onu savunmaya başladı mı, geri adım atmayı gururuna yediremez ve inatçı bir şekilde onu savunmaya devam eder. Türkiye’de sol çizgideki bazı aydınlar, ki bunların birçoğu dünyanın en iyi okullarında eğitim görmüş, modern ve özgürlükçü çizgideki Batı yaşam tarzının içinde yetişmiş insanlar olmalarına rağmen inatçı birer çocuk gibi fevkalade statükocu bir düşünceyi savunabiliyorlar.

Amerika Birleşik Devletleri ve bu ülkenin özelinde New York’un ve Los Angeles’ın en büyük özelliği, her türlü yeniliğe açık olup bu yenilikleri benimsemeleridir. Doktora tezimin konusu, temel olarak şunu sorguluyor: Neden dünyanın en büyük endüstrileri (bilgisayar, otomotiv, uçak, eğlence vb. gibi) Amerika’da ortaya çıkmıştır da, eski kıta Avrupa’da çıkmamıştır? Bu sorunun uzun bir yanıtı var; ama kısaca söylemek gerekirse Amerika’da yenilikçi fikirlere değer veriliyor. Yenilikçi fikrin kimden geldiğine bakılmıyor; işe yarayıp yaramadığına bakılıyor. Ülkede politik görüşlerin üzerinde bir değişim ve gelişim tutkusu var.

Statükocu (değişim karşıtı) düşüncelere çok odaklandığınızda, değişimi getirme sorumluluğunu da başkalarına bırakmış olursunuz. Diğer bir deyişle, bir evin boyanma ihtiyacı varsa, mantıklı insanlar hangi renge boyanacağını ya da hangi malzemeyle boyanacağını tartışırlar; “hayır ev boyanmasın” diye tutturursanız, kendi seçim hakkınızı evin ne renge boyanacağı ile ilgili renk önerileri getirenlere bırakmış olursunuz.

Türkiye’nin en büyük sorunu, genel olarak yanlış bir gündemin peşinde olması. Kişilerden fikirlere bir türlü geçemiyoruz. Gazete haberlerini inceleyecek olursanız, özneler, tümleç ve yüklemlerden çok daha fazla öne çıkıyor her zaman. Medyada Başbakan, Muhalefet Partisi Başkanı, Genel Kurmay Başkanı, Cumhurbaşkanı ve TÜSİAD Başkanı isimleri binlerce defa tekrarlanarak “Kim” sorusunun üstünde duruluyor. Ama medya ve toplumun geniş kesimi, bir ülke açısından çok daha kritik olan “Ne” ve “Nasıl” sorularına odaklanmıyor. Ülke Ne tip projelerle, Nasıl kalkınır; Neler yapılarak, Nasıl dünya liderliği ele geçirilir yerine, bir şeylere Erkan Yolaç’ın ünlü Evet – Hayır yarışması düzeyinde yaklaştığımız için Referandum günü İzmir Marşı ile evlerimize yollanacağız.

Hiç yorum yok: