2.10.06

Teklif etmenin gücü

Yaprak ailenin ilk kızıydı. Annesi onu tam bir hanımefendi gibi yetiştirmişti. Yaprak iki kız kardeşinden de çok daha güzeldi. O kadar güzeldi ki, onu görenler güzelliğinden utanır, gözlerini kaçırırlardı. Buna rağmen iki kız kardeşi ondan çok önce evlendi.

Yaprak bu güzelliğine rağmen otuz yaşına geldiğinde bir kişi bile ona evlenme teklif etmemişti. Kendisinden 15 yaş büyük olan Sefa Bey, bir toplantıda Yaprak'ı fark etti ve bu dünya güzeli kızın ailesine onunla evlenmek istediğine dair haber gönderdi. Yaprak'a fikrini sorduklarında hiç itiraz etmeden kabul etti. Aralarındaki yaş farkına hiç aldırmadı. Dedi ki, "Şu ana kadar bir tane bile evlenme teklifi almadım; bundan sonra da alacağımdan emin değilim. Bu teklifi kabul etmek istiyorum." Onun güzelliğine hayran olan yüzlerce erkek olmuştu aslında; ama hiçbiri evlenmeyi teklif etmeye cesaret edememişti.

Sevgi, Türkçe öğretmeniydi. Yaz tatilinde ilk defa Almanya'daki akrabalarını ziyaret etmeye gitti. Almanya'yı çok beğendi ve orada yaşamak istedi. Ancak ne çalışma izni vardı, ne de Almanca biliyordu. Yine de orada kaldığı dönemde Almanca bilen bir akrabasıyla çevredeki okullara giderek Türkçe öğretmeni olarak çalışmak istediğini söyledi. Ziyaret ettikleri beş okul onu reddetti. Ancak altıncı okul, randevu bile almadan gelen bu Türk öğretmeni kabul etti.

Apartmanın geniş bir bahçesi vardı. Galip Bey, hep bu bahçeye bir yüzme havuzu yapılmasını hayal etti. Ama apartman sakinlerinden kimsenin bu işe para ayırmak istemeyeceğini düşündü. Aradan dört yıl geçti. Bir film izledi, filmde bir genç, düzenli çalışmıyor sadece parası bittiği zaman bir mağazaya girip bir hafta her türlü işe yardım etmek istediğini söylüyordu. Elbette bir sürü mağaza sahibinden ret cevabı alıyordu; ama günün sonunda mutlaka bir tane mağaza sahibi, bir haftalığına çocuğa iş veriyordu. Galip Bey, bu filmi izledikten sonra apartman bahçesine havuz yaptırmanın maliyetini araştırdı ve ilk apartman yönetim kurulu toplantısında apartman bahçesine bir havuz yapılmasını teklif etti. Aslında hiç umudu yoktu, ama insanlar bu fikri çok sevdiler ve hemen kabul ettiler.

Çiko'nun aklı fikri televizyonda bir komedi programı sunmaktı. Ancak televizyonlarda hiç tanıdığı yoktu. O da kendisinin komedisini bir kamerayla kaydetti ve hazırladığı CD'leri televizyon kanalı yöneticilerine gönderdi. Bir yıl boyunca hiçbir televizyondan haber çıkmadı. Ancak bir kanalın yöneticisi, aynı televizyon kanalının radyosunda bir program yapmasını önerdi. Radyo programındaki başarısından sonra televizyonda da ayakta komedi yapmaya başladı.

Dünyanın en başarılı satıcılarından biri olarak emekli olmuştu; bir gazeteci bu ünlü satıcıyla söyleşi yaparken sordu: "Satıştaki bu başarınızın sırrı nedir?" Ünlü satıcı "Basit." dedi: "Ben hep satışı kaparım. Satış kapatmak, müşteriye görüşmenin sonunda 'Bu malı ya da hizmeti alır mısınız?' diye sormaktır. Birçok satıcı ürünü tanıtır; özelliklerini anlatır; faydasını belirtir; müşterinin ihtiyaçlarını nasıl karşılayacağını anlatır; ama malı satamaz. Çünkü satışı kapatmamıştır. Müşteriye 'Almak ister misiniz?' diye sormamıştır. Ben her zaman satışın ön adımlarında iyiydim; ama bundan daha önemli olanı satışı kapatmadığım, 'alır mısınız' diye ürün ya da hizmeti teklif etmediğim satış yoktur. Eğer bir teklif yapmazsanız, insanlar evet ya da hayır diyecekleri bir karar alma durumuna girmezler. Cevabın hayır olması da önemli değildir. Eğer 'hayır' cevabını duyma riskine girmezseniz, 'evet' cevabını hiç duyamazsınız."

04.12.2005

Hiç yorum yok: